Posts

Showing posts from September 24, 2023
MELİHA OKUR Kendisiyle  ilk kez1982 yılında karşılaştım. Ben  çırak  gazeteci, Metin Münir uluslararası  dünya ile iletişim kuran yazılar yazan gazeteci. Ünlü bir yabancı gazetenin Türkiye muhabiri. Renkliydi Papyonları, fularları ve çantalarıyla haber merkezine girer, günayyyydın diyerek odasına geçerdi. Hepimiz Cagaloğlu'ndaydık. Bedii Faik'in Dünya Gazetesi'ni Nezih Demirkent'in satın alıp ekonomi gazetesine çevirdiği yıllar.  Alp Orçun, Asaf Ardak, Erhan Çayhan, Turan Karasu, Erhan Key, Namık  Ahıska, Engin Ardıç, Erkan Çelebi, Emine Munyar, Ayşe  Özek, Canan Feyyat, Nurdan Sarıkaya Yıldırım, Fatih İnal, Rasit Yakalı, Handan Görgünay, Osman Senkul, Hakan Feyyat, Ali Rıza  ve tüm arkadaşlarımın yer aldığı efsane kadro. Tabii Şare Yıldızeli.. Ahhh Gülçin  Telci unutulur mu?   Gülçin ile kankiydi Metin Münir. Sonrası uzun bir yol. Hepimiz savrulduk. Yıllar sonra Milliyet'te birlikte köşe yazıları yazdık. Zaman zaman görüş olarak çatıştıķ. Bu bilgili gazeteciyi yiti
BARÇIN YİNANÇ Metin Münir; berrak bir akıl, kıvrak bir zeka ve sözünü esirgemeyen üslübuyla yeri doldurulamayacak bir gazeteci. Aktif gazeteciliği bırakıp köşe yazarlığına geçtiği dönemde tanıştım. Sanırım İstanbul'a yerleşince tanıştık. Tanıdığım en kötümser insanlardandı ama şimdi bakınca, 2010'lu yıllardaki kötümserliğinin gerçekçiliğinden kaynaklandığını görüyorum. Ama hayata dönük kötümser değildi. Çok muzipti bir yandan da. Onun gibi özel bir insanla dertlerimizi paylaşacak kadar özel bir dostluğum olduğu için kendimi çok şanslı sayıyorum. Ve kızıyorum. Gözden ırak gönülden ırak oluyor. Ozanköy'deki evinde ziyaret de etmiştim ama görmeyeli yıllar oldu. Ne büyük hata.. Keşke daha çok haberleşşeymişiz. Çok arayacağım. Türk ve Kıbrıs Türk basınıın başı sağolsun KAYNAK: Facebook
CENK MUTLUYAKALI O gün saat 2’de buluşacaktık, Ozanköy’deki evinde… Niyazi (Kızılyürek) hocayla görüşmek istemişti, önceden anlaşmıştık. Sabah telefon çaldı cumartesi… 11’i 20 geçiyordu… “Cenk merhaba, ben Metin Münir… Böbreğime doğru bir ağrı saplandı, geçmiyor, sanırım hastaneye gideceğim. Bugünkü görüşmemizi iptal edebilir miyiz?” “Elbette, biz yine görüşürüz, sizin sağlığınız çok daha önemli…” Hayat… Ölümle randevu hesapta olmuyor. Metin Münir, en önemli Kıbrıslı gazetecilerden biriydi kuşkusuz, başarılarını adanın ötesine taşımış, uluslararası düzeyde çalışmış, ciddi bir kariyer ve okur kitlesi edinmişti. “KKTC devlet değil, devlet taklidi yapan zayıf ve kokuşmuş bir yönetimdir” demişti son dönemki makalelerinden birinde… O dönem henüz ‘Cumhurbaşkanı adayı’ olan bugünün seçtirilmiş lideri, “kalantor çocuğu” diye saldırmıştı Metin Münir’e… Kıbrıslı Türkleri “mirasyedi” olmakla eleştirir, liderlik ve vizyon eksikliğinden yakınırdı. Şimdi eski yazılarına bakacağız zaman zaman ve daha
NECLA ZARAKOL Metin Münir de öteki dünyaya göçmüş. Gazetecilik yaptığım dönemlerde oldukça yakın arkadaşımdı, telefonda güncel meseleleri konuşur, bazen de tiye alıp gülerdik. Sonra Kıbrıs'a gitti ve eskisi kadar görüşemez olduk. Çok bilgili, sağduyulu, objektif ve öngörüleri sağlam bir gazeteciydi. Kimse onu eğip bükemezdi. Amatör çizer olan eşimin çizgilerini görüp bayıldığı için onu Güneş'e çağırıp mizah sayfasının editörü yapmıştı. Cihan'ı kısa süre de olsa sevdiği işi yaptırarak mutlu ettiği için de ona teşekkür borcumuz var. Huzur içinde uyusun. KAYNAK: Facebook
KADRİ GÜRSEL Metin Münir, evrensel gazeteciliğin kalitelerini içselleştirmiş bir meslek büyüğümüz olduğundan, gazetecilikle kavgalı ülkemize ve buradaki gazeteciliğe hep eleştirel baktı ve mesafeli durdu. Tercihi olan yabancılık, yerlilerin ondan bir şeyler öğrenmesini zorlaştırdı. 1989-90 döneminde yayın yönetmeni olduğu Güneş gazetesinde kendisiyle dış haberler şefi olarak çalışma fırsatını bulduğum için kendimi şanslı addederim. Anısı önünde saygıyla eğiliyor, ailesine ve dostlarına baş sağlığı diliyorum. KAYNAK: X
MAHFİ  EĞİLMEZ Metin Münir'in vefatını büyük bir üzüntüyle öğrendim. Bu ülkenin çağdaşlığı için, aydınlığı için, daha iyi yönetilen bir yer olması için, hukukun üstün kılınması için bıkmadan usanmadan mücadele etmiş değerli bir gazeteci ve düşünce adamıydı. Başımız sağ olsun. KAYNAK: X  
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI Gazetecilikteki ilk yayın yönetmenim Metin Münir'in yazılarımı beğenmesi hoşuma giderdi çok, bu yazıyı ona adıyorum , ama yetmez tabii.   Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil.

Büyük bir kayıp; Metin Münir

YUSUF KANLI Metin Münir Kıbrıs Türk halkının yetiştirdiği ve şahsında “Kıbrıslı” karakterini adeta temsil eden bir gazeteci, yazar, entelektüel, gazeteciliğin olmazsa olmaz gereği şüpheci karakteriyle hatırlanacaktır. Gazeteciliğe bugün Hürriyet Daily News olarak devam ediyormuş gibi yapan Turkish Daily News gazetesinde başlamış, gazetenin ilk yazıişleri kadrosunda görev almıştır. Beş yıl görev yaptığı Turkish Daily News ardından aralarında Financial Times, BBC gibi birçok prestijli uluslararası haber kuruluşlarında, birçok ana akım Türkiye gazetelerinde yazar, yönetici, kurucu, genel yayın yönetmeni görevlerini yaptı… Doğal olarak Turkish Daily News döneminin son genel yayın yönetmeni olan ben dahil bir çoğumuz gibi AKP döneminde Türkiye’de ve ana akım medyada çöreklenen siyasi-dinci tahakküme, biat beklentisine boyun eğemedi, artık zaten ana akım özelliğini yitiren mecradan ayrılıp yeni ana akım alanından T24’de yazmaya başladı… Annan planı döneminde o “Evet” denilmesini savunurken b
MEHMET ÖĞÜTCÜ Metin Münir’i kaybetmişiz. Onu Financial Times muhabiri olarak tanıdım ilk. Keskin analizleri ile dikkat çekiyordu. Türk olduğu için kimseye, hiçbir yere kıyak çekmezdi. En son Kıbrıs’ta karşılaştık Rum kesiminde Doğu Akdeniz üzerine konuşmaya gitmiştim. Üzüldüm, bir çınar daha devrildi. Son yazılarından birisi çok öğretici… “Birkaç ay sonra 80 olacağım. Ortalama insan bundan biraz daha az yaşar veya birkaç yıl daha fazla. Dünyanın ve kâinatın yaşını düşününce 80 sene kısadır. Kim veya ne tayin etmişse bu ömrü, eli çok sıkı diye düşünebilir insan. Daha cömert olamaz mıydı? Nasılsa yıllar kimsenin cebinden çıkmıyor. Bana soracak olursanız seksen yıl o kadar da az değil. Hatta uzun. Sonunda insan ne bir gezegendir ne de bir kâinat. Benim için 80 sene kâfidir. Ciğerlerim sayısız nefes alıp verdi. Gözlerim milyonlarca resmi beynime nakletti. Çok yemek, çok meyve yedim, çok dondurma yaladım. Birçok kadın sevdim. Çok kitap okudum, çok film izledim, çok mil kat ettim. Çok çocuk

METİN MÜNİR’İN ARDINDAN

METİN DENİZMEN Türk medyası’nın önemli ismi, her yazısını altını çizerek okuduğum gazeteci Metin Münir de kâinatın karanlığına yürüdü…   Aksi, onurlu ve her konuda şaşılası deneyim sahibi olan Metin Münir, son yıllarında Türk basınının çirkefliğinden yılarak Kıbrıs’ta inzivaya çekilmişti…   Kâinatı, hayatı ve evrimi sorgulayan yazıları arşivimde, ama en çarpıcı yazısı Ozanköy’deki evinin bahçesine çitlerin üzerinden çöplerini fırlatanlarla ilgiliydi ve buna anlam arıyordu…    Aklıma esmiş bir mail göndermiştim kendisine, alıp almadığını bilmiyorum; “Ben de çöp torbasını konteynerin içine değil de, dışına bırakanları anlayamıyorum üstad “ demiştim, “ bunun nedenini anlayabilmek kâinatın gizlerini çözmek kadar zor olmalı.“   Neyse, artık dünyanın isinden pisinden uzakta huzur içinde uyuyabilirsin, senden sonra da dünyada iyiye giden bir şey olmayacak… KAYNAK: Facebook

Metin Münir, sistem, düzen insanı değildi… Çok çok iyi anlaşıyorduk…

HASAN HASTÜRER Metin Münir, öldü. Ölmek, bedenden ruhun ayrılması, insanın yaşam belirtisi verememesiyse, evet Metin Münir öldü. Benim için ölmedi. Hayatta olduğum sürece de ölmeyecek. Ölüm haberini Serden Hoca’dan aldım. Gerçek anlamda sarsıldım. Ortak dostumuz Besim Tibuk’a haber vermek de bana düştü. Ağlayarak haber verdim.                                                    *** Öncesinde de tanıyordum elbette ama 1990’lı yılların başlarında birbirimizi daha yakından tanıma şansımız oldu. Berlin yakınlarında Potsdam’da uluslararası bir toplantıya katılmıştık. Batı ve Doğu Almanya birleşmiş ama Potsdam’da Doğu Almanya’nın izleri duruyordu. Bir sabah, sıcak Alman ekmeği bulmak için yürüyüşe çıkmıştık. Alman ekmeği bahane, yürüyüşümüz, sohbetimiz şahaneydi. Lenin’in bir heykelini görmüştük. Etrafı çöplük… Baştan aşağı güvercin pisliği… Geçiş dönemlerini ve kalan izlerini konuşmuştuk.                                                                        *** Metin Münir, şimdi haritadan

Onunkiler köşe yazısı değil tapınak yazıtıydı: Güle güle Metin Münir

ZEYNEP GÜVEN Gazeteci Metin Münir'i dün kaybettik, geride bilgelik dolu metinler kaldı. Onun dini doğaydı. Öldüğü gün yayınlanan 'Tao ve kainatın sırları' yazısında da, onun için seçtiğim alternatif 'son yazı'da da kainatın önünde saygıyla eğildi. Metin Münir’in uzmanlık alanı ekonomiydi, Financial Times gibi prestijli yayınların Türkiye’deki temsilcisi olarak yıllarca çalıştı. Ama hayatı anlatan köşe yazılarının yeri ayrıydı. Gerçi onlara ‘Tapınak yazıtı’ demeyi tercih ederim. Net cümlelerden oluşan kısa yazıları o kadar güçlüydü ki karışık kafaları birkaç dakikada derler toplar, bulanık zihinleri berraklaştırırdı. Uzun yıllar Girne yakınlarında Ozanköy’deki evinin bahçesiyle haşır neşir olduğu için midir nedir, dünyayı bir böceğin ya da köpeğin gözünden görmeyi de öğrenmişti sanki. Eve giren bir kelebeği anlatırdı, kelebek olurdunuz. O ağacı nasıl suladığını yazardı, ıslanan sizin elleriniz olurdu. Doğa tasvirleri çok çarpıcıydı. Basit yazardı. İki dakikada okunan

Metin Münir'in Ardından

AHMET TEK Güle Güle Usta! Elinden Kitap, Cebinden Tohum Eksik Olmadı Metin Münir’i, medya çölünde su kaynağının etrafında boy vermiş zeytin, selvi veya hurmaya benzetirdim. Basının kaktüsleri arasında yer almadı. Çoraktan ve vasatlıktan bunaldıkça onun gölgesinde soluklandım. Türkiye’yi kurtarmaya, siyasetçilere akıl satmaya heves etmeyen yazı ustasıydı. Her yazısını okudum. Çoğu yazılarında Çetin Altan’ı hatırlardım. Milliyet gazetesinden kovulduktan sonra Ozanköy’e yerleşti. Evini bir dervişin sığınağı olarak hayal ederdim. T24 ve Ozanköy yazılarının tadına doyamazdım. Yazılarına ara verdiğinde üzülürdüm. Diyalog gazetesindeki köşesini bir gün bile kaçırmadım. O, hırslarından arınmış, dünyaya eyvallahı olmayan bir bilge münzevinin düşüncelerini yansıttı. “ Bin sene yaşasam yağmurun arkasından patlayan yeşilliğin, çam iğnelerinin ucuna dizilen yağmur damlalarının, süratle büyüyüp açılan çiçeklerin, toprak kokusunun, anemonların ve siklamenlerin, koparılmaya hazır mandalina ve yafa por

Sırası mıydı şimdi ölmenin, Metin Bey!

HAKAN AKSAY Yine bir ölüm haberi. Yolda telefonuma düştü. Durdum. Benim düşmemem lazım. Okudum. Tekrar okudum. Okuduğumu anlamadığımı anladığım zaman telefonu bıraktım. Bir süre acı hissettim. Kaybın ve artık bir adım öncesine geri dönemeyecek olmanın, acizliğin tatsız hissini. Sonra kendimi toparlamaya çalıştım. Ölümden korkacak biri değildi o. Belki de korkardı, kim bilir. Ama… Ne düşüneceğimi bilmiyordum doğrusu. Haber kötü. Çok kötü. Yalan çıkıp da geri çekilecek bir haber değil bu. Metin Münir ölmüş. Evet, yine ölmüş. Hem de bu sefer geri gelmeyecek galiba. Ne zamandı ilk ölümü? 2002 yılında mı? Hani şu kitabında yazdığı:   " Ölüyor olmak - canlı olmaktan ölü olmaya geçiş - olağanüstü bir şeydi. Beden olarak yoktum ama benlik olarak oradaydım. Uçuyordum. Ama kanatların, kemiklerin ve kasların çabasıyla değil, başka bir kıtanın topraklarında yere konup çimlenmek üzere rüzgârların akıntısında okyanusu aşan ağaç tohumları gibi, kendi kanatları ve itici gücü olmayan bir uçuşla. B